Dünya Çiftçiler Günü
(Belirli Gün ve Haftalar)
(Belirli Gün ve Haftalar)
14
Mayıs 1946 Uluslararası Tarım Üreticileri Federasyonu’nun kuruluş
tarihidir. Bu kuruluşun kısa adı İFAB’ tır. Türkiye Ziraat Odaları
Birliği bu kuruluşun üyesidir.
Uluslararası Tarım Üreticileri Federasyonu’nun kuruluş günü olan 14 Mayıs yalnız bizde değil kuruluşa üye bütün ülkelerde Dünya Çiftçiler Günü olarak kutlanmaktadır.
Uluslararası Tarım Üreticileri Federasyonu’nun kuruluş günü olan 14 Mayıs yalnız bizde değil kuruluşa üye bütün ülkelerde Dünya Çiftçiler Günü olarak kutlanmaktadır.
Çiftçi, geçimini toprağı ekerek sağlayan kimsedir.
Dünya Çiftçiler Günü’nde radyo ve televizyonda çiftçinin sorunları dile getirilir. Bu konuda açık oturumlar düzenlenir.
Hazırlanan
özel programlarda, tarımda verimlilik konusu üzerinde durulur. Sulama,
gübreleme, ilaçlama konusunda aydınlatıcı bilgiler verilir. Toprağın
daha iyi işlenebilmesi için ekim, dikim, bakım ve hasat işlerini
yapmakta kullanılan alet ve makinalar tanıtılır. Yine Dünya Çiftçiler
Günü’nde çok güç şartlar altında çalışan çiftçilerin ekonomimize
katkıları anlatılır.
Dünya
Çiftçiler Günü okullarda da kutlanır. Beslenmemiz için gerekli tarım
ürünleri üreten çiftçilerimizin bağ, bahçe ve tarlada nasıl zor şartlar
altında çalıştıkları açıklanır. Giyeceklerimizin ham, maddesi olan
pamuğun, ipeğin, yünün üretilmesinde çiftçilerimizin çalışmaları
anlatılır. Sınıflarda tarım ürünleri koleksiyonu yapılır. Çiftçilerle
ilgili şiirler okunur. Okul gazetesine Dünya Çiftçiler Günü’nün anlam ve
önemini açıklayan yazılar hazırlanır. Gazete ve dergilerde yayınlanan
yazılar kesilerek değerlendirilir.
Nüfusumuzun büyük çoğunluğu köylerde çiftçilik yapar. Çiftçiler
her mevsimde çalışırlar. Bu çalışmalarının sonucu olarak sofralarımızın
ekmeğini, meyvesini, sebzesini üretirler. Yaşamımızı çiftçilerimizin
ürettiklerini yiyerek sürdürürüz. Güç şartlar altında çalışan, yorulan
çiftçilerimize saygılı olmalıyız. Yiyeceklerimizin her birinde
çiftçilerimizin alın teri ve göz nuru olduğunu unutmamalıyız.
Tahıl deyince aklımıza buğday, arpa, çavdar, mısır, yulaf gibi taneli bitkiler gelir. Tüm bu tahılların içinde en çok ekilen buğdaydır. Buğday tarihin en eski çağlarından beri insanların başlıca besin kaynağı olmuştur. Soframızdan hiç eksik etmediğimiz, her öğün yediğimiz ekmek buğdaydan yapılmaktadır. Buğday, ekmek haline gelinceye kadar çeşitli işlemlerden geçer.
Küçük buğday tanesi, toprağa ekilişinden ekmek haline gelinceye dek basından geçen öyküsünü şöyle anlatıyor:
«Ben
küçücük bir buğday tanesi idim. Ali Dayı sonbahar mevsiminde yağmurlar
başlayınca tarlasını sürdü. Gübreliğinde biriktirdiği gübreyi toprağına
vererek tarlasının verim gücünü artırdı. Daha sonra traktörlerle
tarlasını sürdü. Tarlası sürülünce toprağı kabardı. Alttaki toprak üste,
üsteki toprak da alta gelerek karıştı. Sürdüğü tarlasına tohumluk için
ayırdığı beni ve öteki arkadaşlarımı ekti. Üstümüzden tırmıkla geçerek
bizi iyice toprağa karıştırdı. Daha sonra da sürgü ile bastırdı. Ben ve
arkadaşlarım tüm kış süresince toprağın altında kaldık. Yağmur, kar gibi
yağışlarla sulandık, ilkbahar mevsimi gelince havalar ısınmaya başladı.
Biz de bir canlanma oldu. Sıcağın ve suyun etkisi ile filizlendik.
Yeşil yeşil toprağın üzerine çıktık. Tüm tarla yeşil bir halıya benzedi.
Gelip geçenler bize büyük bir hayranlıkla bakıyordu. Gün geçtikçe, biz
daha da büyüdük. İlkbaharın son günlerine doğru başaklandık.
Başaklarımızda yeşil yeşil buğday tanecikleri oluştu. Başağımızda
bulunan taneler her gün biraz daha büyüdü. Yaz mevsimi gelince de
olgunlaştı. Tanelerimiz daha da irileşti. Yemyeşil olan başaklarımız,
sapsarı oldu. Bu kez san bir halıyı andırıyorduk. Hele rüzgar esince
sağa sola doğru hareket ederek dans ediyorduk. Tanelerimiz iyice
olgunlaşınca Ali Dayı ve iki çocuğu oraklarla yanımıza geldi.
Saplarımızı köklerimizden ayırarak bizi biçti. Biçildikten sonra demet
haline getirildik, harman yerine geldik. Harman yerinde, toprağın
üzerine yayıldık. Üzerimizden geçen döven, bizi iyice ezdi.
Tanelerimizi, başaklarımızdan ayrıldı. Daha sonra tahta küreklerle
rüzgara karşı savrulduk. Saplarımızdan iyice ayrılmak için ince bir tel
örgüden meydana gelen elekten geçirildik. Çuvallara doldurulduk
değirmene getirildik. Değirmende bizden başka tahıllar da vardı.
Değirmenin içi un elde etmeye yarayan araç ve makinelerle dolu idi.
Rüzgarla dönen değirmen taşlarının arasında iyice ezilerek un haline
geldik. Tekrar çuvallara doldurulduk. Ekmek yapılıp pişirilen ve satılan
fırınlara geldik.
Fırında
çalışan işçiler bizim bir bölümümüzü aldılar. Elekten geçirerek kepeği
aramızdan ayırdılar. Sonra su ile yoğrulduk, hamur olduk. Fırınlara
girdik, piştik, kızardık. Fırın vitrinlerine konduk, bakkallara
dağıtıldık. Sofraya geldik.»
Buğdayın
ekilişinden sofraya gelinceye kadar süren serüven burada bitiyor. Bu
süre içinde en çok emek veren, alın teri döken çiftçidir. Yalnız ekmek
değil, soframızdaki meyvede, sebzede, çorbada, yemekte çiftçimizin
emeği, alın teri vardır. Bu nedenle çiftçilerimize ne kadar saygı
göstersek, azdır.
Etiket : belirli günler ve haftalar çizelgesi,belirli günler ve haftalar 2010,belirli günler ve haftalar kitabı
belirli günler ve haftalar şiirleri,belirli günler ve haftalar 2011,belirli günler ve haftalar 2012
belirli günler ve haftalar şiirleri,belirli günler ve haftalar 2011,belirli günler ve haftalar 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder