Uluslararası Irk Ayrımı İle Mücadele Günü
(Belirli Gün ve Haftalar)
(Belirli Gün ve Haftalar)
(21
Mart) İnsanlığın doğuşundan bugüne kadar sürekli bir mücadele içinde
bulunuşu barışın değerini ve önemini artıran en önemli sebeplerden
biridir. Savaş insanlık için her zaman yıkım ve felaket olmuş, barış ise
insanlığa mutluluk ve saadet getirmiştir. İnsanın var oluşu ile
birlikte verdiği savaş aslında özlemini duyduğu en ideal yaşam biçimini
yakalamaya yönelik verdiği mücadeledir. Aslında bu mücadele kişinin
doğası gereği yaptığı savaştır. Bilinmeyeni araştırma ve öğrenme
içgüdüsü bu savaşın en ana noktasıdır. Bu doğal olarak insanı
araştırmaya, bulmaya, değerlendirmeye, öğrenmeye ve giderek ideale
ulaşmaya itecektir.
İnsanların
ütopya olarak gördükleri ve bu uğurda savaştıkları barış ortamı,
insanların özlediği, birlik ve beraberlik, huzur ve güven içinde yaşama
arzusunu beraberinde getirmektedir. Bu niteliği ile savaşların en mutlu
olanı barış için savaştır. Savaşı da barışı da başlatıp bitiren
insandır, noktasından hareketle, savaş insanların fikrinde
başlamaktadır. Bu nedenle barışın savunmasında insanların fikrinde
oluşturulmalıdır.
Ulusal
tarihimizin en büyük lideri ve önderi olan Atatürk ün en önemli
vasıflarından biride insanlık idealine ve barışa olan yaklaşımı ve
katkılarıdır. O sadece bu idealini Türk dünyası için değil bütün
insanlık için gerçekleştirmiş ve dünya barışının en büyük savunucusu ve
koruyucusu olmuştur. Atatürk’ün tüm dünya tarafından asker, siyasetçi ve
reformist olarak tanınmış karizmatik ve pragmatik bir lider olarak
tarihe yön veren yapısı ile insanlık sevgisine dayanan idealist
görüşleri ile evrenselleşmiştir. Olağanüstü bir inkılâpçı olan Atatürk
Sömürgecilik ve emperyalizme karşı çıkmış ve dünya ulusları arasındaki
karşılıklı anlayışın ve sürekli barışın öncülüğünü yapmış, bütün hayatı
boyunca insanlar arasında hiçbir renk, din, ırk ayrımı gözetmeyen bir
uyum ve işbirliği içinde insan haklarına saygılı bir lider olmuştur.
Gerçekten Atatürk, en yakın silah arkadaşı İsmet İnönü nün belirttiği
gibi, İnsanlık idealinin âşık ve mümtaz siması olmuş ve bütün dünyaya
verdiği barış mesajları ile bunu her zaman kanıtlamıştır.
Atatürk’ün
insanlık idealinde, özgürlük, bağımsızlık ve insan haklarına saygı ön
planda gelir. Onun özgürlük ve bağımsızlık tutkusu, bencil değil
ulusaldır. Hatta daha ileri giderek diyebiliriz ki evrenseldir, bütün
insanlık dünyasına yöneliktir. O, “Özgürlük olmayan ülkede ölüm, yıkılış
vardır. Her ilerlemenin, kurtuluşun anası özgürlüktür”,demektedir. Onun
insanlık idealini taçlandıran barış tutkusu gerçekten dikkate değer bir
enginliktedir. Bu büyük Türk her şeyden önce meslekten yetişmiş bir
asker, dolayısıyla savaşı iyi bilen bir devlet adamıdır. Ancak hiçbir
zaman savaşı sevmemiş ve mecbur kalmadıkça ona başvurmamıştır.
Atatürk
bütün insanların eşit hak ve fırsatlara sahip olmasını istemektedir. O,
İnsanların, mensup olduğu milletin saadetini düşündüğü kadar diğer
milletlerinde huzur ve refahının düşünülmesi gerektiğini her fırsatta
ifade etmiştir. Kaldı ki dünya milletlerinin saadetine çalışmak diğer
bir yoldan kendi huzuruna çalışmaktır. Bu düşünceden hareketle Atatürk;
insanlığın tümünü bir beden ve bir ulusu da bunun bir organı sayar.”
Bedenin parmağının ucundaki acıdan öteki bütün organların etkileneceğini
belirtir. O, ”İnsan bağlı bulunduğu ulusun varlığını ve mutluluğunu
düşündüğü kadar bütün ulusların dirlik ve gönencini de düşünmeli, kendi
ulusunun mutluluğuna ne denli değer veriyorsa, bütün dünya uluslarının
mutluluğuna da o denli değer vermelidir; Çünkü dünya uluslarının
mutluluğuna çalışmak, başka yoldan kendi dirlik ve mutluluğunu sağlamaya
çalışmak demektir.” demiştir.
Atatürk
‘ün insanlık ideali geleceğe yönelik ve umut doludur. 1923 yılında
söylediği şu sözler bunu açıkça ortaya koymaktadır. “ Doğudan şimdi
doğacak olan güneşe bakınız. Bugün günün ağardığını nasıl görüyorsam,
uzaktan bütün doğu milletlerinin de uyanışını öyle görüyorum.
Bağımsızlık ve hürriyetine kavuşacak, daha çok kardeş millet vardır.
Onların yeniden doğuşları şüphesiz ki ilerlemeye ve refaha yönelmiş
olarak vuku bulacaktır. Bu milletler bütün güçlüklere ve bütün engellere
rağmen engelleri yenecekler ve kendilerini bekleyen geleceğe
ulaşacaklardır. Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünde yok olacak
yerlerini milletlerarasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen
yeni bir ahenk ve işbirliği çağı olacaktır.”
Atatürk
insanlık idealini sonuna kadar savunan ve bu ideali korumaya çalışan
bir lider olarak her zaman dünyaya barış mesajları vermiştir. O;” Biz
kimsenin düşmanı değiliz! Yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız
ifadesi ile bunu kanıtlamıştır. Onun insanlık ideali asil ruhundaki
insanlık sevgisinden kaynaklanır. Hiçbir faninin erişemeyeceği kadar
üstün ve yüce bir insan sevgisine sahip olan Atatürk, bu sevgisini tüm
dünyaya yayma çabasını sonuna kadar sürdürmüştür.
Atatürk’ün
gerçekleştirdiği üstün başarıları, kendisindeki insanlık duygusu ile
birleşince evrensel bir nitelik kazanmıştır. Bu nitelikler batı
ülkelerini etkilediği kadar özgürlüğe muhtaç Asya ve Avrupa ülkelerini
de etkilemiş ve onlara yön vermiştir. Bugün özgürlük, bağımsızlık ve
demokrasi arayışı içinde olan ve bu yolda mücadele veren bu ülkeler
Atatürk’ün çizdiği ve uyguladığı politikaları takip etmekte buna
yanaşmayanlar ise sömürge ve bağımlı yaşamaya devam etmektedirler.
Alman
Devlet adamı Bismarck’a göre gerçek büyük adamı şu üç nitelik belirler;
tasarımda soyluluk, uygulamada insanlık, başarıda ılımlılık. Atatürk’ün
kişisel yapısına baktığımız zaman bu üç niteliği aynen görmekteyiz.
O,
önce milletinin bağımsızlığını sağladı sonra milletini çağdaş uygarlık
düzeyine eriştirerek tasarımda ne kadar usta olduğunu kanıtladı.
Kurtuluş savaşında savaş esirlerine ve yerde sürünen Yunan bayrağına karşı takındığı tavır ve bu bayrağı yerden kaldırtması ile uygulamadaki insanlığını gösterdi.
Kazandığı zaferlerden sonra başka milletlerin topraklarına ve bağımsızlıklarına göz koymamakla da ne kadar ılımlı olduğunu ortaya koydu.
Kurtuluş savaşında savaş esirlerine ve yerde sürünen Yunan bayrağına karşı takındığı tavır ve bu bayrağı yerden kaldırtması ile uygulamadaki insanlığını gösterdi.
Kazandığı zaferlerden sonra başka milletlerin topraklarına ve bağımsızlıklarına göz koymamakla da ne kadar ılımlı olduğunu ortaya koydu.
İnsanlar
arasındaki ilişkiler ya çarpışma, zorlama veya uyumdur. Menfaat
çarpışmalarının tabii sonucu mücadeledir, savaştır. Menfaatlerin
uyuşması ise barıştır. Barış ve savaş birbirine taban tabana zıt iki
ayrı kavramdır.
Barış kısaca sosyal düzendir, güvenliktir, hukuk ve kazanılmış haklara saygıdır. Toplum hayatında dengenin sağlanmasıdır.
Barış kısaca sosyal düzendir, güvenliktir, hukuk ve kazanılmış haklara saygıdır. Toplum hayatında dengenin sağlanmasıdır.
Mücadele, en vahim olanı savaş ise anarşidir, karışıklıktır, kararsızlık ve dengesizliktir.
Teknik anlamda savaş, bir devletin kendi idaresini zorla kabul ettirmek amacı ile başka bir devlete karşı zor kullanarak yaptığı silahlı mücadeledir. Savaş her zaman ve her devirde tehlikeli olmuş insanların ölümüne, sefaletin artmasına ızdırapların çoğalmasına sebep olmuştur.
Teknik anlamda savaş, bir devletin kendi idaresini zorla kabul ettirmek amacı ile başka bir devlete karşı zor kullanarak yaptığı silahlı mücadeledir. Savaş her zaman ve her devirde tehlikeli olmuş insanların ölümüne, sefaletin artmasına ızdırapların çoğalmasına sebep olmuştur.
Atatürk
hayatının büyük bölümünü asker kişiliği ile savaş meydanlarında
geçirmiş, ancak hiçbir zaman savaş taraftarı olmamıştır. “Savaş Zaruri
Olmalıdır, Zaruri Olmayan Savaş Cinayettir” ifadesi ile bütün yaşamı
boyunca barışa bağlı kalmıştır.
Atatürk neden barış adamıdır? Atatürk bir kere Türkiye’nin ve dünyanın en büyük çağdaşlaşma lideridir. Çağdaşlaşma lideri olan bir kimsenin ülkesinde barışa, sükûna, huzura ihtiyaç vardır. Ancak barışın hem içeride hem de dışarıda sağlanması zorunludur.
1931’de “ Yurtta Barış Cihanda Barış” ilkesini dile getiren Mustafa Kemal bunu her alanda uygulamıştır.
Atatürk neden barış adamıdır? Atatürk bir kere Türkiye’nin ve dünyanın en büyük çağdaşlaşma lideridir. Çağdaşlaşma lideri olan bir kimsenin ülkesinde barışa, sükûna, huzura ihtiyaç vardır. Ancak barışın hem içeride hem de dışarıda sağlanması zorunludur.
1931’de “ Yurtta Barış Cihanda Barış” ilkesini dile getiren Mustafa Kemal bunu her alanda uygulamıştır.
Yurtta
barış cihanda barış ilkesi bir taraftan yurt içinde huzur ve sükûnu
güven içinde yaşamayı diğer taraftan da milletlerarası barış ve
güvenliği hedef tutar.
Yurtta barış toplum hayatındaki düzeni, vatandaşın devlete güvenini, devletin de ülkede kanun hâkimiyeti ve hukuk hükümranlığı yurtta barış ilkesinin en tabii sonucudur.
Yurtta barış, devletin, vatandaşına karşı huzur ve güven içinde yaşama imkânına kavuşma için yükümlülükler de yükler.
Cihanda barış ise milletlerarası barış ve güvenliğin korunmasını ve sağlanmasını amaç bilir.
Yurtta barış cihanda barış, en geniş ve yaygın anlamı ile teknik bir deyim olan kolektif güvenliği, milletlerarası barışın korunmasını ve devamlılığını ifade eder.
Yurtta barış toplum hayatındaki düzeni, vatandaşın devlete güvenini, devletin de ülkede kanun hâkimiyeti ve hukuk hükümranlığı yurtta barış ilkesinin en tabii sonucudur.
Yurtta barış, devletin, vatandaşına karşı huzur ve güven içinde yaşama imkânına kavuşma için yükümlülükler de yükler.
Cihanda barış ise milletlerarası barış ve güvenliğin korunmasını ve sağlanmasını amaç bilir.
Yurtta barış cihanda barış, en geniş ve yaygın anlamı ile teknik bir deyim olan kolektif güvenliği, milletlerarası barışın korunmasını ve devamlılığını ifade eder.
Bu
ilke yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin bir devlet politikası olarak
kuruluşundan itibaren izlenmeye başlanmıştır. Ancak burada dikkatimizi
çeken önemli nokta, milli mücadele yıllarında esas hedef ilk hedef,
Misak-ı Milli sınırları ile belirlenen vatan topraklarını işgalden
kurtarmak, milli bağımsızlığı sağlamak, Türk milletinin menfaatlerine
uygun adil bir barış yapmak öncelikle izlenmesi gereken bir politik
tutum olmuştur. Zaferden sonra ise Misak-ı Milli sınırları içindeki
Türkiye Cumhuriyetinin tam bağımsızlığı cihanda barışın ilk şartı
olmuştur.
Atatürk,
milliyetçiliğe önem veren bir devlet adamı olarak, bütün başka
milletleri hor gören, aşağılayan saldırgan bir tutumda asla olmamıştır.
O, bu konuda;
“Baylar dış politikamızda dost bir devletin hukukuna saldırı yoktur. Ancak hakkımızı, hayatımızı, memleketimizi, namusumuzu müdafaa ediyoruz, edeceğiz.
Türkler bütün medeni milletlerin dostudur demiştir.
“Baylar dış politikamızda dost bir devletin hukukuna saldırı yoktur. Ancak hakkımızı, hayatımızı, memleketimizi, namusumuzu müdafaa ediyoruz, edeceğiz.
Türkler bütün medeni milletlerin dostudur demiştir.
Atatürkçü
düşünce sistemi, Türk Milleti’nin iç kavgalara sürüklenmeden, milli ve
sosyal dayanışma içinde kalkınmasını amaçlar. Milli beraberlik, milli
bütünlük, milli dayanışma, Atatürkçü düşünce sisteminde önemli bir yer
tutar.
Atatürk her toplumda olduğu gibi, Türk toplumunda da işbölümünün zorunlu şekilde mevcut olduğunu kabul ediyor, ancak çeşitli işlerde çalışan yurttaşlar arasında sınıf kavgasının bilerek körüklenmesine karşı çıkıyor ve bunun iç barışı tehdit ettiğini belirtiyordu.
Atatürk her toplumda olduğu gibi, Türk toplumunda da işbölümünün zorunlu şekilde mevcut olduğunu kabul ediyor, ancak çeşitli işlerde çalışan yurttaşlar arasında sınıf kavgasının bilerek körüklenmesine karşı çıkıyor ve bunun iç barışı tehdit ettiğini belirtiyordu.
Türk
milletini oluşturan bireylerin doğum yerleri ayrı da olsa, vatanları
birdir. Meslekleri, mezhepleri ayrı da olsa, mensup oldukları millet
birdir.
Atatürk’ün ısrarla belirttiği gibi ortak bir tarihin, ortak sevinçlerin, ortak kederlerin ve ortak bir kaderin aralarında sayısız bağlar ördüğü yurttaşlar, ırk, mezhep, sınıf kavgalarıyla bölünüp parçalanmamalıdır. Yurtta barış ancak böyle sağlanabilir.
Atatürk’ün barışçılık anlayışında, teslimiyetçi, boyun eğmeye hazır, hayalci, pasifist bir tutum asla yoktur. Bir milletin barış içinde yaşaması için kendinin savunacak güce ve iradeye sahip olması gerektiğini ifade etmiştir. Pek çok savaş, felaketi geçirmiş olan Türkiye’nin barış ihtiyacının büyük olduğunu belirtirken, barışın ancak güçlü olmakla korunabileceğini söylemiştir.
Atatürk’ün ısrarla belirttiği gibi ortak bir tarihin, ortak sevinçlerin, ortak kederlerin ve ortak bir kaderin aralarında sayısız bağlar ördüğü yurttaşlar, ırk, mezhep, sınıf kavgalarıyla bölünüp parçalanmamalıdır. Yurtta barış ancak böyle sağlanabilir.
Atatürk’ün barışçılık anlayışında, teslimiyetçi, boyun eğmeye hazır, hayalci, pasifist bir tutum asla yoktur. Bir milletin barış içinde yaşaması için kendinin savunacak güce ve iradeye sahip olması gerektiğini ifade etmiştir. Pek çok savaş, felaketi geçirmiş olan Türkiye’nin barış ihtiyacının büyük olduğunu belirtirken, barışın ancak güçlü olmakla korunabileceğini söylemiştir.
Sömürgeciliğin
yeryüzünden er geç silineceğini belirten, “Yurtta barış, dünyada barış”
ilkesiyle geleceğe ışık tutan Atatürk, çağının ilerisinde bir liderdi.
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı (UNESCO) doğumunun
100. Yıldönümünde Atatürk’ü anma kararı alırken şöyle diyordu:
“Kemal
Atatürk, dünya milletleri arasında devamlı barış ülküsünün ve
karşılıklı anlayış ruhunun olağanüstü bir öncüsüdür. Bütün hayatı
boyunca insanlar arasında hiçbir renk, dil ve ırk ayrımı tanımayan bir
ahenk ve işbirliği çağının açılması uğrunda çalışmıştır.”
1938 yılında Milletler cemiyeti Atatürk hakkında;
1938 yılında Milletler cemiyeti Atatürk hakkında;
“Barışın Dahi Hizmetçisi” deyimini kullanarak uluslararası barışa yaptığı hizmetleri anlatmıştır.
Atatürk uluslararası barışın devamlı ve kalıcı olmasını istemiş ve şu sözleri söylemiştir.
“Eğer devamlı barış isteniyorsa insanların, insan kütlelerinin durumlarını iyileştirecek uluslararası önlemler alınmalıdır. İnsanlığın bütününün refahı açık ve baskının yerine geçmelidir. Dünya vatandaşları haset, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak biçimde eğitilmelidirler.”
Atatürk uluslararası barışın devamlı ve kalıcı olmasını istemiş ve şu sözleri söylemiştir.
“Eğer devamlı barış isteniyorsa insanların, insan kütlelerinin durumlarını iyileştirecek uluslararası önlemler alınmalıdır. İnsanlığın bütününün refahı açık ve baskının yerine geçmelidir. Dünya vatandaşları haset, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak biçimde eğitilmelidirler.”
Türk
Milleti Atatürk’ten bu yana tarihinde en uzun barış dönemini yaşadı.
Kalkınmasını barış içinde sürdürmeye çalıştı. 1923 ile 1937 yılları
arasında tam 26 dostluk anlaşması imzaladı. Bunlarla karşılıklı
ilişkiler dostluk üzerine kuruldu. Barış için atılan bu adımlar Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin çağdaşlaşmasında etkili olmuş ve Türkiye’ye huzur
ortamını sağlamıştır.
Atatürk’e
göre barış, toplumun bağımsızlık ve özgürlük ortamında yaşadığı
durumlarda gerçekten vardır; özgürlük ve barıştan yoksun bir toplum için
barış bir erdem olmaktan çıkar. Bu gibi durumlarda ulusun kendisini
savunması, ülkesinin bütünlüğünü korumak uğruna savaşması bir insanlık
görevidir ve barışseverliğe ters düşmez. Kısacası bağımsızlığı ve
özgürlüğü korumak için savaşmak bir haktır.
O
bu konuda “ Bizim için barış demek, gerçek ve özgür yaşayışımızı
sağlayabilecek nedenleri elde ediş demektir. Bu nedenleri sağlayamadan
barış yapmaya yanaşmak, barış oldu demek, kendi kendimizi aldatmak
olur.” Demiştir. İç işlerimizde belirleyici faktör olan Misak-ı Millinin
aynı zamanda dış ilişkilerimizin de belirleyici temel ilke olduğunu
ifade ederek “Özgürlüğünü ve bağımsızlığını korumak yolunda savaş
vermeyi bilmeyen uluslar için yaşama hakkı yoktur. Bu uğurda savaş
gereklidir.” demiştir. Başka bir değişle Atatürk’ün barış anlayışı,
tarihte birçok örneği görüldüğü gibi, düşçü bir barış anlayışı değil,
gerçekçi bir barış anlayışıdır. Her zaman kardeşlik ilişkilerimizin
pekiştirilmesini dış politikamızın temeli olduğunu vurgulayan Atatürk,
kesinlikle başka ulusların toprağında ve egemenliğinde gözümüzün
olmadığını ve barışında temel noktasının bu olması gerektiğini
söylemiştir.
Atatürk’ün
barış anlayışı, gerçekçi, akılcı, insancı ve uygarlıkçıdır. Hem
ulusumuzun, hem de tüm insanlığın esenlik ve mutluluğu bu anlayışın odak
noktasıdır. Dünya çapında, uluslar arası yazgı ortaklığının başka
anlatımı olamaz. Öte yandan, ulusçuluk da bu bağlamda yepyeni bir anlam,
özgün bir içerik kazanır, barışçı ve uygarlıkçı bir yörüngeye oturur.
Tüm bencillikten uzak, başka uluslarında hakkını tanıyan bir
anlayıştadır. Ulu önder, başka alanlarda olduğu gibi barış konusunda da
yalnız kuramsal düşüncelerle yetinmemiş daha öncede belirtildiği gibi
bunları uygulamaya koyarak düşünce eylem işbirliğini uygulamıştır.
Bağımsızlık
savaşının kazanılmasıyla varlığını, şerefini, yaşama hakkını kazanan
yüce Türk milleti, Cumhuriyetten bu yana milli tarihinin en uzun barış
dönemini yaşamıştır. Kalkınmasını barış içinde sürdürmeğe çalışmıştır.
Bunu da ulu önder Atatürk’ün başlattığı ve en iyi uygulattığı “Yurtta
barış cihanda barış” ilkesi çerçevesinde gerçekleştirmiştir.
KAYNAKÇA1 Özdeyişleriyle Atatürk, ATASE Yayınları, Ankara, 1981,s.32
2 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara,1981,C.II,s.282
3 GÖNLÜBOL Mehmet- Cem SAR, Atatürk ve Türkiye’nin Dış Politikası, İstanbul,1973.
4 Özdeyişleriyle Atatürk…s. 34
5 ENGİNSOY Cemal , “Atatürk’te İnsan Sevgisi”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi,C. II,s.95
6 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri…s.235
7 FEYZİOĞLU Turhan , Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi, YÖK Yay.,Ankara,1987,S. 145
8 a.g.e., s. 145
9 Bugünün Diliyle Atatürk’ün Söylevleri , TDK Yay., Ankara,1968, s.98
2 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara,1981,C.II,s.282
3 GÖNLÜBOL Mehmet- Cem SAR, Atatürk ve Türkiye’nin Dış Politikası, İstanbul,1973.
4 Özdeyişleriyle Atatürk…s. 34
5 ENGİNSOY Cemal , “Atatürk’te İnsan Sevgisi”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi,C. II,s.95
6 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri…s.235
7 FEYZİOĞLU Turhan , Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi, YÖK Yay.,Ankara,1987,S. 145
8 a.g.e., s. 145
9 Bugünün Diliyle Atatürk’ün Söylevleri , TDK Yay., Ankara,1968, s.98
• AKARSU Bedia, Atatürk Devrimi ve Yorumları, Ankara,1978
• Atatürkçülük,Atatürk’ün Görüş ve Direktifleri (1. Kitap), Ankara, 1982
• Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri,Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yay., Ankara, 1981
• Bugünün Diliyle Atatürk’ün Söylevleri, TDK Yayınları,Ankara,1968
• ENGİNSOY Cemal, “Atatürk’te İnsan Sevgisi”,Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Ankara,1985
• EROĞLU Hamza, Türk İnkılap Tarihi, İstanbul, 1982
• EYÜBOĞLU İsmet Zeki, Kendi Sözleriyle Atatürk İlkeleri, İstanbul,1984
• GÖNLÜBOL Mehmet-Cem SAR, Atatürk ve Türkiye’nin Dış Politikası,İstanbul,1983
• Özdeyişleriyle Atatürk,ATASE Yayınları, Ankara,1981
• ÖZERDİM Sami, Atatürkçünün El Kitabı, Ankara,1981
• Atatürkçülük,Atatürk’ün Görüş ve Direktifleri (1. Kitap), Ankara, 1982
• Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri,Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yay., Ankara, 1981
• Bugünün Diliyle Atatürk’ün Söylevleri, TDK Yayınları,Ankara,1968
• ENGİNSOY Cemal, “Atatürk’te İnsan Sevgisi”,Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Ankara,1985
• EROĞLU Hamza, Türk İnkılap Tarihi, İstanbul, 1982
• EYÜBOĞLU İsmet Zeki, Kendi Sözleriyle Atatürk İlkeleri, İstanbul,1984
• GÖNLÜBOL Mehmet-Cem SAR, Atatürk ve Türkiye’nin Dış Politikası,İstanbul,1983
• Özdeyişleriyle Atatürk,ATASE Yayınları, Ankara,1981
• ÖZERDİM Sami, Atatürkçünün El Kitabı, Ankara,1981
Etiket : belirli günler ve haftalar çizelgesi,belirli günler ve haftalar 2010,belirli günler ve haftalar kitabı
belirli günler ve haftalar şiirleri,belirli günler ve haftalar 2011,belirli günler ve haftalar 2012
belirli günler ve haftalar şiirleri,belirli günler ve haftalar 2011,belirli günler ve haftalar 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder